TRUMELİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

4. bölüm episode 1

Aşağa gitmek

4. bölüm episode 1 Empty 4. bölüm episode 1

Mesaj tarafından Emre Cetin 5/10/2008, 14:18

4. Bölüm

Enver, Sinan ve Mahir Naci tekneyle İskiri adasına yanaşırlar. Hava kararmaya başlamıştır.
Karaya çıkarlar. Enver tekneyi bağlar ve yola koyulurlar. Mahir söze başlar.

 Sinan, senin bu tanıdığın Hilmi fazla uzakta değildir umarım.

 Yok değil. 15 bilemedin 20 dakika sonra Hilmi’nin yanına varırız.

 Yani, aman öyle olsun. Sonra Enver gibi sen de bizi İskiri’de dolandırma da saatlerce.

 Mahir, fazla uzamadı mı bu sataşmalar?

 Kızma be aslanım yol çekilmiyor sus pus.

 Öyle olsun bakalım, elbet sen de benim elime düşersin bir ara.

Hızlı hızlı yürümeye başlarlar.
_____________________________________________________________

Aradan 1.5 saat geçmiş ama evi daha bulamamışlardır. Mahir en sonunda patlar.

 Ya Sinan, hani 15-20 dakikada bulacaktık.

 Ama ben sana söyledim en az 1 saat sürer diye.

 Offf Allahım. Ne suçum vardı da bunlar ile yolculuğa çıkmak zorunda kaldım Yarabbim?

Sinan etrafı incelemektedir. Birden bağırır.

 Tamam işte, altın çeşme orada. Bunun paralelindeki sokakta ev, şimdi hatırladım. Eskiden burada büyük bir çınar ağacı vardı, onu kesmişler, oradan karıştırdım herhalde.

Enver acıklı bir sesle

 Hangi çınar kesilmedi ki Sinan. Altı asırlık çınar bile gidiyor, bu gitmiş bir şey mi?

Mahir hemen araya girdi.

 Haydi acele edelim de bulalım şu evi, açlıktan öleceğim birazdan. Bu akşam zaten bunları konuşacağız.

Mahir ile Enver yolda atışa atışa Hilmi’nin yanına varırlar. Hilmi tek katlı ahşap bir evde tek başına yaşamaktadır. Sinan kapıyı çalar.

 Hilmi evde misin? Benim Sinan.

Hilmi kapıyı açar.

 Sinan, hoş geldin kardeşim. Hangi rüzgâr attı seni buraya?

 Mahir ve Enver kasırgası beni buralara sürükledi.

Hilmi şaşkındır.

 Anlatırım sonra. Hilmi, geceyi geçirebileceğimiz bir yer gösterebilir misin bize? Karnımızda aç zaten.

 Olur mu öyle şey, bende kalın, yemek de var, geçin içeri bakalım.
___________________________________________________________________________

Enver, Mahir, Sinan ve Hilmi yemek yemektedirler. Mahir ilk olarak söze başlar.

 Enver, şimdi kuzeybatı istikametinde gideceğiz değil mi Selanik için?

 Evet Mahir. Tam olarak o doğrultuda kalıyor Selanik bizim için şu an. Birkaç ada var o doğrultuda, Kırlangıç adası ve birkaç irili ufaklı ada. Orayı atlattık mı bir daha hiç bozmadan gideceğiz. Zaten Termos körfezine yaklaştık mı iş bitti demektir.

 Umarım dediği kadar kolay olur. Bu arada artık Teselya da bizim, değil mi?

 Herhalde, o kaa can verdi askerimiz. Kan ile aldığımız yerleri teslim edecek değiliz ya kefereye?

 Ne zamandır gazete de okuyamadık, havadisleri duyamadık bir türlü. Neler oluyor acaba?

 Dönünce Fitnat Hanım’a sorar öğreniriz, o takip ediyordur gelişmeleri.

Bu arada Sinan söze karıştı.

 Yalnız arkadaşlar, geçenlerde Hilmi Vasili’yi görmüş buralarda, hani Lesaridis vardı bir tane, bir hırçın arkadaş harcamıştı onu, te işte onun abisi. Harıl harıl kardeşinin katilini arıyor. Bizi tespit edebilir mi bilmem ama başımıza iş açabilir.

Enver homurdanarak

 Hırçın arkadaş ha! Her öldürdüğümüz adam da değere biniyor, anlamadım ben bu işi.

Mahir de hak verdi.

 Bak bu kötü oldu. Ah be Enver, ne zaman kendini kontrol etmeyi öğreneceksin, ne yapacaz şimdi?

 Ne yapacağız, onu da tepeleyeceğiz. Buralarda mı acaba, gelmişken onun da bir icabına bakalım, aradan çıksın.

 Dur be Enver, dellenme yine. Hilmi, şimdi Vasili buralarda mı acaba?

 Yok, Selanik’e gitti diye biliyorum. Galiba oradaki halası ölmüş, onun cenazesine gitmiş.

Enver gülerek

 Ne güzel işte. Tekser’i bulduktan sonra Vasili’yi de halasının yanına göndeririz Mis gibi valla, lokum bulduk güllüsü de geldi ayağımıza.

Mahir yine araya girdi.

 Sakin olmayı dene bir dakika, bir gün biri sana yedirecek o lokumları ya neyse. Sen ne dersin Hilmi, ne yapalım?

 Aslında eğer öldürecekseniz onu Selanik’te öldürmeniz İzmir’de öldürmenizden daha kolay. İsterseniz yerini tespit etmeye çalışalım.

 Boşver şimdi, sırası değil. Kaptan’a sormadan hareket etmeyelim

 Tamam, nasıl isterseniz. Yine de Selanik’te dikkat edin, tanıyorsunuz zaten onu, görürseniz pek yüz göz olmayın.

 Öyle yapacağız artık. Asıl bu sözler sana Enver, duyuyorsun değil mi?

 Aman, tamam tamam. İnsanın adı çıkmaya görsün.

Sinan endişeli bir şekilde Mahir’e seslendi.

 Aman gözünü seveyim, dizginlemeye çalış Enver’i, bir delilik yapmasın.

 Bana buradan Selanik’e yüz desen daha kolay derdim, denerim ama pek kolay değil bu dediğin. Yine de elimden geleni yaparım, dert etme sen.

Hilmi kasvetli ortamı dağıtmak istercesine söylendi.

 Tamam. Aman neyse ya, haydi şu gecenin tadını çıkaralım biraz. Ben diğer balıkları de getireyim şimdi, olmuşlardır artık.

Yemeklerini yemeye devam ederler.
___________________________________________________________________________

Enver, Sinan ve Mahir tekneye binmektedir, adadan ayrılık vakti gelmiştir. Hilmi onları uğurlar.

 Ne iyi ettiniz de geldiniz. Bak Sinan, bu taraflara tekrar yolunuz düşerse beklerim, gelin, kapım her zaman açık sizlere.

 Sağol kardeş sen hiç gelmiyorsun bizim oralara. Özlemedin mi İzmir’i.

 İzmir özlenmez mi, nasip olursa bir gün gelirim artık.

Enver ve Mahir de lafa karışır.

 Her şey için çok teşekkürler Hilmi kardeş.

 Seni tanımak güzeldi kardeşim. Sağlıcakla.

 Ben de sizleri tanıdığıma çok memnunum. Hadi hayırlı yolculuklar.

Enver, Sinan ve Mahir tekneyle İskiri adasından ayrılırlar.
___________________________________________________________________________

Üsküp’te saat kulesinin önünde Şadiye Elif ve Hüseyin konuşurlar.

 Ben gelmeyecektim aslında ama her ihtimale karşı kendi ellerimle bindireyim dedim seni faytona.

 İyi yapmışsın Hüseyin Abi. Merak etme, rahat ederim ben, severim faytonla yolculuğu.

 O belgeler çok önemli olmalı, aman çok dikkatli ol.

 Merak etme Hüseyin Abi. En güzeli ne biliyor musun? Biri sorarsa bu belgeler ne diye; ben muallimim, okulla ilgili belgeler bunlar derim.

Bu Hüseyin’in Bey’in de hoşuna gider. O da katılır.

 Evet. İsabet olmuş.

Elif faytona biner ve yola çıkar.

___________________________________________________________________________

Şadiye Elif İşkodra’ya ulaşmıştır ve yetimhanenin kapısından içeri girmektedir. Orada görevli Fahrettin’i bulması zor olmaz. Hemen söze başlar.

 Fahrettin Bey, merhaba. Ben Hüseyin Bey’in emriyle geldim.

İlk defa yeni bir yüz gören Fahrettin önce temkinli davrandı. Anlamamazlıktan geldi.

 Hangi Hüseyin Bey’den bahsediyorsunuz, anlamıyorum.

Şadiye Elif üç elini hilal şeklinde büküp kalbine götürdü ve “Muin olan Hüseyin Bey” dedi. Fahrettin Bey hemen olayı anladı.

 Kusura bakmayın. Temkinli olmak durumundayım. Sizi ilk defa görüyorum. Hoş geldiniz, hem İşkodra’ya hem de aramıza.

 Teşekkür ederim. Anlıyorum, doğru olanı yapıyorsunuz, özellikle bu günlerde yapılacak en doğru hareket bu.

 Sağolun. Cemiyete yeni mi katıldınız?

 Aslında katılmadım. Hüseyin Abi’yi tanırım, çok sevdiğim bir ağabeyimdir. Şu an işler yoğun olduğu için benden bu işi yapmamı rica etti, ben de kırmadım kendisini.

 Bana gelen belgeleri kastediyorsunuz değil mi?

 Evet. Birlikte o belgelerin çevirisini ve deşifresini yapacağız. Bir hafta süremiz var, acele etmemiz lazım.

 Anlıyorum. Bu gece hemen başlayalım.

Fahrettin Bey masadan bir kağıt alır ve kağıda bir adres yazar.

 Takip edilmediğinize emin olacak şekilde dikkat ederek bu adrese gelin. Zaten sizin gibi sicili temiz, yeni bir kişiden kimse şüphelenmez. Ama yine de tedbirli olmak lazım. Önümüzde 6 gece var demek ki, umarım başarırız. Makedoncanız çok iyi değil mi? Belgelerin çoğu Makedonca ve Arvanutça.

 Evet, Makedoncam da çok iyidir Arnavutçam da. Üstelik ben muallimim. Ama şifreleri çözmek size kalıyor.

 Siz çevirileri düzgün bir şekilde yapın, ben de deşifrelemeyi düzgün bir şekilde yaparım. Merak buyurmayınız.

 Öyleyse müsaadenizi isteyim ben. Akşama görüşürüz.

 Müsaade sizin. Sağlıcakla.

Ayrılırlar. Bu sırada yetimhaneye Alex girer. Alex, Küçük Zarife’yi görmek için yetimhaneye gelmiştir. Kapıda Şadiye Elif’i görür.

 Hayırlı günler Hanımefendi. Burada mı çalışıyorsunuz acaba?

Şadiye Elif’in kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Dondu kaldı. Kekeleyerek cevap verebildi.

 Ha-ha-hayırlı günler. Yo-yo-yok. Ben burada çalışmıyorum. Şu-şurada Fahrettin Bey var, ona so-sorabilirsiniz.

 Çok teşekkür ederim. İzninizle.

 Ta-ta-tabii ki. Rica ederim.

Şadiye Elif şoka uğramış gibiydi. Yürürken bile sendelemeye başladı. Yürürken aklı hala gördüğü yakışıklı Alex’te idi. Bu halde yavaş yavaş yetimhaneden uzaklaştı.
___________________________________________________________________________

Osmanlı zor günlerini yaşıyordu, köşeye sıkıştırılmış bir kedi gibi kurtarılmayı bekliyordu. Zor günlerdi, daha da zor günler onu bekliyordu. Ancak bir şeyler yapılmalıydı. Nazlı uzun uğraşlar sonunda görevine başlamıştı. Çok mutlu birlikteliği vardı Levent üsteğmenle. Lakin Nazlı’nın babası, Bursa valisi Mehmet Fatih Paşa, bu birlikteliğe en başından beri karşıydı. Nazlı’yı nişanladı ama onaylamadığı yüzünden okunuyordu. Çünkü Levent’in İttihat ve Terakki fırkası üyesi olduğundan şüpheleniliyordu. Levent ve Nazlı kendi haklarındaki gerçekleri öğrenince Levent nişanı bozdu ve Nazlı’dan ayrıldı. Savaşa katıldı ve bir daha haber alınamadı. Paşa kızı olan Nazlı, herkes tarafından Müslüman biliniyordu ama annesi gibi o da Ortodoks idi. Babası erken yaşta annesini kaybettiği için onu bu konuda sıkıştırmamış ve serbest bırakmıştı. Nazlı’nın Rum asıllı bir Türk olduğunu öğrenen Levent Nazlı’dan severek ayrıldı. Nazlı ise babasının gerçekleri gösterip Levent’ten ayırdığını düşünüyordu. Ve en sonunda Mehmet Paşa Nazlı’yı kardeşinin yanına, Makedonya’ya yollamaya karar verdi. Makamında Nazlı’yı Makedonya’ya göndereceğini Mehmet Paşa Mazhar Paşa’ya bildirdi. Nazlı odasında camın önünde, siyah ipek saçlarını taramaktaydı. Banyo yapmış mis kokuyordu. Dadısı Lena da yanında ona yardım ediyordu. Nazlı beklemekten yorulmuş, ümidi kesilmiş bir halde dadısı ile konuşmaya başladı.

 Aylar oldu Lena, Osmanlı kazandı ama o dönmedi. Bıraktı beni!

 Evet kızım! Osmanlı galip geldi, ama Levent iyi çocuktu, ne oldu da birden bire bıraktı seni, anlamış değilim.

 Beklemekten yoruldum, aylar oldu, tek suçum sevmekti Lena, belki de o İttihatçı ben Rum olmasa idim gelirdi, değil mi Lena?

Lena’dan meraklı gözlerle, cevap bekledi Nazlı. Lena ise konuşmaya devam etti.

 Bilmem, belki de! Ama dininden vazgeçme kızım, ne olursa olsun o bizi anlatıyor.

Lena bu şekilde üstü kapalı cevap verdi. Bursa’nın ufak tefek taşlı sokakları yağmur sularıyla yıkanıyordu. Bardaktan boşalırcasına suluyordu gökyüzü Bursa’yı.

 (Gözleri dolarak) Artık aşka inanmıyorum Lena, kimseyi sevmeyeceğim bundan sonra!

 Yok yok, söyleme böyle sözler, gençsin güzelsin daha ne Leventler bulursun. Abdül’ün çevresi geniştir, sen Abdül ile iyi anlaşıyorsun diğer kuzenlere nazaran kızım. Gidince seni yalnız bırakmaz, göreceksin her şey düzelecek. Haydi, baban gelir birazdan, bavulunu hazırlayalım.

 Tamam Lena! İyi ki varsın. Seninle konuşmak iyi geliyor bana, Makedonya’ya gidince sensiz ne yapacağım ben?

Yüzü asılır, saçını tararken tarak durur. Lena yüzünü sever, sarılır.

 Kıyamam ben sana, asma o güzel suratını, hem mektuplaşırız. Yazarsın bana, ben de sana cevap yazarım, Makedonya’yı anlatırsın bana.

Ağlayarak birbirlerine sarılırlar.
Emre Cetin
Emre Cetin
Süper Moderatör
Süper Moderatör

Mesaj Sayısı : 147
Yaş : 38
Nerden : İstanbul
Kayıt tarihi : 16/05/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz